ANKARA — Türkiye'nin sivil mahkeme kararıyla tutuklu yargılanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Anayasa Mahkemesi'nin kişi hürriyeti ve haklarının ihlal edildiği yönündeki kararının ardından tahliye edildi. Ancak tutuklu yargılamalardaki üst sınırı beş yıl ile sınırlayan yargı paketi de yürürlüğe girdiği için Başbuğ'dan saatler önce gazeteci Hrant Dink cinayetinin zanlısı Erhan Tuncel'in tahliye edilmesi Türkiye'de tartışma yarattı.
Türkiye'de yargı sistemini değiştiren yasal düzenleme, saat 00.00'da 7 Mart tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yasayı onaylamasından birkaç saat önce ise Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru hakkını kullanan İlker Başbuğ'un tahliye edilmesi gerektiğine hükmetmişti.
Ergenekon Davası'ndan hükümlü eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un tahliye edilmesi kararı, son aylardaki insan hakları ihlalleri nedeniyle verilen benzeri kararlar açısından sürpriz olmamıştı. Yargı paketindeki tutuklu yargılanma üst sınırını 10 yıldan 5 yıla düşüren hüküm ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye aleyhine aldığı tavsiye kararının gereğiydi. Ancak sürpriz, yasa geceyarısı uygulanır uygulanmaz gazeteci Hrant Dink cinayetinin zanlısı Erhan Tuncel'in apar topar salıverilmesi oldu.
Tuncel'e ikinci tahliye jet hızıyla
Hrant Dink cinayetinde Yasin Hayal'i azmettirme rolü nedeniyle 'Büyük Abi' diye de adlandırılan Erhan Tuncel, şimdi yargı paketindeki tutuklulukta beş yıl üst sınır gerekçesiyle tahliye edildi. Tuncel, yasa yürürlüğe girer girmez avukatınca dahi başvuru yapılmaksızın hemen serbest bırakılması ise kamuoyunda rahatsızlık yarattı. Erhan Tuncel, Dink cinayeti davası kapsamında yaklaşık 5 yıl 3 aydır tutuklu kalmış oldu.
Agos Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink' 19 Ocak 2007 günü gazete binası önünde öldürülmüştü. Tuncel de 27 Ocak 2007'de katil zanlısı Yasin Hayal ile yakınlığı nedeniyle tutuklanmıştı. Ancak İstanbul 14'ncü Ağır Ceza Mahkemesi, 2007 yılında açılan Dink Davası’nda Erhan Tuncel’in de aralarında bulunduğu 29 sanık hakkında 17 Ocak 2012’de 'örgüt yok' diye karar vermişti. Sanık Erhan Tuncel de “Silahlı terör örgütü yöneticisi olma, tasarlayarak adam öldürmeye azmettirme” suçu sabit olmadığı gerekçesiyle beraat etmişti. Yargıtay 9'ncu Ceza Dairesi ise, “terör örgütü” yerine “suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt” var diyerek yerel mahkeme kararını bozdu. Yargıtay, beraat eden Erhan Tuncel'in Dink'in öldürülmesine yardımdan cezalandırılması gerektiğine hükmetti. Daire, Tuncel hakkında “silahlı terör örgütü yöneticisi olma” suçundan verilen beraat hükmünü de “suç örgütü üyesi olma” suçundan mahkumiyeti gerektiği için bozdu. Böylece İstanbul 14'ncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden görülmeye başlanan dava kapsamında Erhan Tuncel, 35 gün gizlendikten sonra 24 Ekim 2013 de yakalandı ve yeniden tutuklandı.
Şimdi dava yeniden sonuçlanmadan Tuncel, toplam tutukluluk süresi 5 yılı aştığı gerekçesiyle ikinci kez tahliye edildi.
Başbuğ'a tahliye yavaşça
Hrant Dink Cinayeti sanığı Erhan Tuncel'in hemen salıverilmesine karşın İstanbul 18'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca Başbuğ hakkında karar vermesi ise akşamüstünü buldu. Başbuğ ancak saat 20.30 civarında Silivri Cezaevi'nden bırakılması Tuncel örneği dolayısıyla eleştirilere yol açtı.
Başbuğ'un salıverilmesi yanında yürürlüğe giren yargı paketi nedeniyle Ergenekon Davası'nın 5 yılı aşkın süredir tutuklu diğer hükümlülerinin de tahliye edilmesi bekleniyor. Bu isimler arasından Tuncay Özkan, Doğu Perinçek ile çok sayıda asker kökenli tutuklular var.
İlker Başbuğ'dan miting konuşması gibi açıklama
Bu arada eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ, Silivri Cezaevi'nden çıktığında, ailesi ve arkadaşları yanı sıra kalabalık bir kitle tarafından karşılandı. Bağbuğ, burada, aşağıdaki konuşmayı yaptı:
''Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
6 Ocak 2012 günü hatırlarsınız şöyle demiştim: 26. Genelkurmay başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmekle tutuklandı. Takdir yüce Türk milletine aittir. Aradan tam 2 sene 2 ay, 26 ay geçti toplam.
Bizi bu cezaevinde 26 ay nefret ve intikam duygularıyla hareket edenler burada tuttu. Benim 26 ay hayatımdan çaldılar. Benim 26 ay hürriyetimden yoksun bıraktılar.
Ama 6 Ocak 2012 günü söylediğim gibi yüce Türk milleti oynanan oyunu iddiaların geçersizliğini bir Genelkurmay başkanını ve karargahını terör örgütü karargahı ve terör örgütü olarak suçlamanın kabul edilmez bir durum olduğunu bizlerin darbecilikle hiçbir alakamız olmadığını yüce Türk milleti kısa sürede anladı.
İşte ben bugün buradaysam yüce milletimin bize gösterdiği sevgi ver bizlere verdiği destek sayesinde buradayım.
Bu nedenle her şeyden önce burada huzurunuzda yüce Türk milletine en derin şükranlarımı sunuyorum.
Bugün benim serbest bırakılmam bir başlangıçtır.
Bütün kalbimle ve yüreğimle inanıyorum ki Silivri’de Hasdal’da Sincan’da Maltepe’de benim gibi suçsuz bulunan arkadaşlarım da en kısa zamanda en kısa sürede hürriyetlerine kavuşacaklardır.
Bu gerçekleşmez ise bugün benim serbest kalmam hürriyetimi kazanmamın hiçbir önemi olmaz.
Çünkü ben ne kadar suçsuz ise geride bıraktığım Tuncer Kılıç Paşa, Bilgin Balanlı Paşa, Hasan Iğsız Paşa…
Diğer tarafta Tuncay Özkan ve Doğu Perincek de suçsuzdur.
Bugün benim serbest bırakılmam da kullanılan gerekçeler hepsi için de geçerlidir.
Dolayısıyla onlarında en kısa zamanda bu zindalarda tutusak tutulan ve son günlerin deyimiyle kumpaslarla tutsak tutulanlar en kısa zamanda hürriyetlerine kavuşacaklardır. Bunu kimse durduramaz.
Bu da tarihin garip bir cilvesi mi 26. Genelkurmay başkanı 26 ay.
Cezaevi ne demek acı, ıstırap, çile çekmek.
Ama samimiyetimle söylüyorum ki bütün bunlara rağmen içimde nefret ve intikam duygularını taşımıyorum.
Çünkü inanıyorum ki nefret ve intikam duyguları taşıyanlar kendilerini de felakete sürüklerler.
Nefreti sevgi alt eder. Biz öyle yetiştik. İçimiz sevgi dolu.
Benim ve bütün arkadaşlarımın yürekleri ve elleri tertemiz.
Bunu için bütün arkadaşlarımın adına şunu ifade ediyorum. Bizim tek bir isteğimiz var adalet.
Ve bu adaletin gerçekleşmesinin elbette takipçisi olacağız.
Adalet deyince ne demek istiyorum. Ümraniye’de bulunan birkaç el bombasından hareket ederken sanal bir Ergenekon terör örgütü yaratma projesini kimler planlayıp uygulamıştır.
Eğer Türkiye Cumhuriyet, tekrar bir hukuk devleti olmak istiyorsa bu sorunu cevabı bulunmalıdır.
Ve bu projeyi yapanlar adil yargılamayla mahkeme karşısına çıkartılmalıdır.
Danıştay cinayetini sanal Ergenekon terör örgütüyle birleştirmek projesi kimlere aittir? Bunlar da ortaya dökülmeli hesap sorulmalıdır adil şekilde.
Eğer Türkiye gerçekten hukuk devleti olmak istyorsa Teğmen Mehmet Ali Çelebi’ye kumpas kuranlar belli.
Bu kumpası kuranlar mutlaka cezalandırılmalıdır.
Hanefi Avcı daha ne kadar içeride tutulacaktır. Buna birisi cevap versin. İnsafsızlıktır ayıptır.
Bunu kimler istemektedir. Yeter artık.
Değerli sınıf arkadaşım Hurşit Tolon Paşa bildiğiniz gibi sadece bir gizli tanığın ifadesine dayandırılarak menfur Zirve Cinayeti'yle ilişkilendirmeyi planlayan, uygulayan kimdir.
Ne garip bir tesadüftür ki bu gizli tanık da aynen Tuncay Güney’e benzemektedir.
Bu gizli tanık kimdir, silahlı kuvvetlerden atılmış biridir.
Bu da Hristiyan olup papaz olur. Bu kadar mı tesadüf olur. Kimler oynamaktadır bu oyunu.
Eğer Türkiye tekrar hukuk devleti olmak için adım atmak istiyorsa bunun da cevabının verilmesi lazımdır.
Balyoz davasında 51 numaralı hard diskin TÜBİTAK dışında bir kurum tarafından incelenmesi için yırtınılmıştır adeta. Kimler bunun arkasında.
Ve işin en vahimi. Bugün çeşitli arkadaşlarımız Muzaffer Tekin, Kemal Alemdaroğlu, Levent, Doğan Temel, Serdar Öztürk. Bunlar hastadırlar. Morale ihtiyaçları vardır.
Ama bu hakimlerde vicdan yok. Kim ne derse desin. Ben bunların vicdan taşıdığını düşünmüyorum.
Morale en fazla ihtiyaç duydukları zamanda tututkluğa nasıl devam edilir.
Vicdan yok be adamlar siz de Allah korkusu da mı yok.
Bugün dün elbette Türkiye Cumhuriyeti devletinde önemli bir olay yaşanmıştır.
Dün çıkarılan kanunla bu ÖYM’le bir çukura gömülmüştür.
O çukurdan nasıl çıkacaklar bilmiyorum.
ÖYM’lerin bu çukura gömülmesi Türkiye’nin demokrasi yolunda bir adım ileri gitmesinde büyük bir katkı olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti devleti cumhuriyet tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşamaktadır.
Özellikle yargı alanında bütünüyle tümünü suçlayamayız ayakta kalan bir tek kurum vardır Anayasa Mahkemesi.
Bu süreçte Anayasa Mahkemesi’nin tarihi bir sorumluluk yüklendiğinin bilincindeyim.
Umuyorum ve inanıyorum ki AYM bugüne kadar almış olduğu doğru kararlarla tarihe not düşen durumunu önümüzdeki zor dönemde de başarıyla sürdürerek Türkiye’nin bir an önce demokrasiye dönmesinde önemli bir rol oynayacaktır.'' VOA